Doktor, ‘Bu ilacın yan etkisi iktidarsızlık’ dese, yutar mısınız?
12.12.2011
VATAN Gazetesi
Yutmazsınız tabii ki! Üstelik hasta hakları var ve bunun söylenmesi kanunen de gerekli. Ama söylenmiyor!.. Kolesterol düşürücü ilaçların, yani statinlerin yan etkilerinden sadece biri bu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın’a göre... Yine ona göre kolesterol bir hastalık değil, tam tersine sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmazlardan. Bir diyet öneriyor, tıpkı dedelerimizin, ninelerimizin sofrası gibi... Et de var, tereyağı da, hatta sakatat da... Yeter ki unlu ve şekerli gıdalardan uzak durun!
Tartışmayı Prof. Canan Efendigil Karatay başlattı... Hani bu yıla damgasını vuran, bestseller olan Karatay Diyeti’nin yazarı, 50 yıllık tıp birikimine sahip, dünyada ilk kalp naklini yapan Güney Afrikalı Christiaan Barnard’la birlikte çalışmış, ondan öğrendiği ve şu anda ülkemizde yaygın olarak uygulanan uyluk atardamarı yolu kullanılarak yapılan ‘koroner anjiyografi’ tekniğini Türkiye’de ilk kez uygulayan, sayılı kardiyologlardan biri... Tartışma konusu can alıcı cinsten, zira Türkiye’de ölümlerin neredeyse yüzde 50’si kalp-damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Kalp dendi mi de akla ilk gelen şey kolesterol! İşte Karatay’ın açıklaması, tam da bu ‘kötü şöhretli’ madde kolesterol üzerine oldu. Genel olarak bize söylenen, kötü huylusunun damarları tıkayıp adamı mezara götürdüğü... Daha önceden iyisi kötüsü de bilinmezdi ya, her neyse!
Böyle biliyorduk ve leblebi gibi kolesterol düşürücü haplar, yani statin alıyorduk. Doktorlar da leblebi gibi öneriyordu zaten! Ta ki Karatay çıkıp da; “Kolesterol faydalıdır, damar tıkanmasının nedeni değildir, ben hastalarıma kesinlikle kolesterol ilacı vermiyorum, yaşam ve beslenme biçimlerini değiştirmelerini öneriyorum” diyene dek...
Ortalık bir anda toz duman oldu. Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Oktay Ergene’den anında yanıt geldi, “Şöhret uğruna binlerce insanın hayatıyla oynamaktadır!” Bunun üzerine Prof. Karatay’la, onu destekleyen, kolesterolü zararlı değil, faydalı bulan ve kendilerine ‘bağımsız doktorlar’ adını veren meslektaşları bir basın toplantısı düzenleyerek, kolesterolle ilgili ‘bağımsız’ bilimsel araştırmaların sonuçlarını paylaştılar.
Ne demek ‘bağımsız’ derseniz, aslında cevabında meselenin özünü de göreceksiniz! Zira bu doktorlar hiçbir ilaç şirketiyle bağı olmayan, onların finanse ettiği araştırmaların içinde yer almayan bir avuç insan. Sayalım; Prof. Canan Karatay, Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, Prof. Ahmet Aydın ve uzman biyolog Mevlüt Durmuş...
Kolesterol bir hastalık değildir!
Tartışma git gide alevlendi. TV programlarında koca koca doktorlar birbirine girdi. Sonunda, geçtiğimiz hafta Meclis Sağlık Komisyonu Başkanı AK Parti milletvekili Dr. Cevdet Erdöl, tartışmaya dahil oldu. Bağımsız doktorlardan görüşlerini bilimsel olarak kanıtlamalarını isterken, hastalara da “Doktorunuza danışmadan kolesterol ilacını kesmeyin” uyarısında bulundu. Ardından Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın açıklaması geldi: “Bu hafta içinde Bilim Kurulu’nu toplayacağız, son sözü bilim söyleyecek.” O da aynı uyarıyı yineledi; “Doktorunuza sormadan ilacı kesmeyin!” Adı geçen bağımsız doktorlar da kolesterole şüpheyle bakmalarına karine oluşturan bilimsel araştırma ve kanıtları hem TBMM Sağlık Komisyonu’na hem de Sağlık Bakanlığı’na gönderdi.
Aslında bu tartışma sadece ülkemizde değil, tüm dünyada yıllardır aynı sertlikte sürüyor. Ve ciddi suçlamalarla: Kolesterol ilaçlarını savunanlar diğerlerini hastaların hayatını tehlikeye atmakla suçluyor, kolesterole şüpheyle bakanlar ise, kolesterolün masum olduğunu, istatistik oyunlarıyla statinlerin faydalarının abartıldığını, yan etkilerinin ise hastalara anlatılmadığını, esas hastaların hayatını tehlikeye atmanın bu olduğunu savunuyorlar. Kolesterolün bir hastalık olmadığını söyleyen bu doktorlara göre, kalp-damar hastalıklarını engellemenin yolu da ilaçlardan değil, doğru bir beslenme rejiminden geçiyor. Zaten Karatay Diyeti’nin iddiası da bu ve ben Prof. Karatay’la söyleşi yaptığımdan bugüne kadar onlarca e-posta aldım; çoğu şu cümleyle biten; “Bu diyet sayesinde hem zayıfladım hem sağlığıma kavuştum!”
Doktorların da başucu kitabı
Aslında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın yazdığı 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabıyla, Karatay Diyeti kitabı çıkmadan çok önce benzer beslenme ve yaşam biçimini önermişti Türk halkına. Nitekim Prof. Karatay da kitabında, aynı zamanda öğrencisi olan Prof. Aydın’ı referans göstermişti.
Özetle, Karatay Diyeti de, ondan daha önce kaleme alınan 7’den 70’e Taş Devri Diyeti de benzer beslenme tarzını, ilaç sektörünün hiç de hoşuna gitmeyen bilimsel gerçekleri savunuyordu!
İşte o ‘ilk’ kitabın yazarı Prof. Dr. Ahmet Aydın’la konuştum. Çünkü Aydın, sadece hastalıklara karşı korunma kalkanı olsun diye yazmamış bu kitabı. Aynı zamanda hastalık baş gösterse bile doğru bir diyetle ve olabildiğince ilaç kullanmadan, kanser, kısırlık, astım, reflü, hipertansiyon, migren, Alzheimer gibi hastalıkların nasıl tedavi edileceğini bilimsel olarak ortaya koymuş. Bu yüzden pek çok doktorun da başucu kitabı...
Tam 10 yılda yazmış 7’den 70’e Taş Devri Diyeti’ni ve baştan sona kendi üzerinde de test etmiş. 59 yaşındaki Aydın’ın yüzünde kırışık yoktu desem abartı olmaz. İncecik, sağlıklı bir adamdı karşımdaki. “Bu diyet sayesinde saçlar da dökülmez. Bakmayın benim saçlarıma, döküldü ama sebebi bu diyete geç başlamış olmam. Çocukluğumdan bu yana uygulama şansım olsaydı hiç dökülmezdi!” diyor.
İlaçsız, olabildiğince hastalıksız, kilosuz, dinç ve mutlu bir hayat öneriyor Ahmet Aydın... Bu söyleşide tüm ipuçları var, üstelik hiçbir ilaçta olmayan bir özellikle; yan etkisi yok!
*****
Gittiği kahveye yakın diye Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi!
Genelde böyle olsa bile kimse söylemez ama Prof. Ahmet Aydın’ın içi dışı bir... “Küçük yaşta mı doktor olmaya karar vermiştiniz?” diye sorunca, hiç beklemediğim bir cevap aldım. “Doğma büyüme Cerrahpaşalıyım. Ankara Fen Lisesi’ni bitirdim, geldim. Yine eskiden olduğu gibi oturduk kahveye briç oynuyoruz. Üniversiteye kayıt olmam lazım, ama kafamda hiçbir yer yok. Arkadaşlardan biri Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne kaydolacaktı. ‘Gel, sen de kaydol’ dedi. Gittik, 10 dakikada kaydolduk, geldik bıraktığımız yerden oyuna devam ettik!”
O böyle gülerek anlattıkça ben afalladım. İyi de insan Ankara Fen Lisesi’nden mezun olur da, bir hedefi olmaz mı? “Vallahi olmadı” diyor, hayatımda ilk kez semt, arkadaş ve aile sevgisiyle üniversite tercihi yapan bir insanla karşılaşmış oluyorum!
“Liseden çoğu arkadaşım ODTÜ’yü ve mühendis olmayı tercih etti, ama ben İstanbul, hele Cerrahpaşa dururken, Ankara’da kalmak istemedim. Hâlâ da Cerrahpaşa’dan kopamadım, üniversite yıllarını da sayarsak 40 yıldır bu hastanedeyim, evim iki adım ileride, her gün yürüyerek gidip gelirim” diyor. Peki briç karesi duruyor mu? Duruyormuş! Fırsat buldular mı birkaç saat oynuyorlarmış.
“En sağlıklısı kebapçıda yemektir!”
Bazen rastlantılar hayırlı oluyor. O kahvede briç arasında alınan karar sayesinde şimdi 10 kitabı, yerli ve yabancı pek çok sayıda bilimsel makalesi olan ve daha önemlisi bebeğinden yaşlısına binlerce insana şifa dağıtan bir profesör var. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Aydın, özellikle “7’den 70’e Taş Devri Diyeti” kitabını okuyan herkesin hayır duasını alıyor. Bir örnek vereyim, kendi arkadaş çevremden... Ben merak edip almış, ama ne yalan söyleyeyim ismi biraz itici geldiğinden uzun süre okumamıştım. Bir gün en yakın arkadaşım; “Senin okumayıp bana hediye ettiğin kitap var ya, o diyetle bir ayda şekerim düştü” deyince, oturup bir çırpıda okudum. Hayvan sevgisi yüzünden pek et yiyemiyorum, ama bol bol yumurta ve tereyağ yemeye başladım. Zayıf olmama rağmen ekmeği azalttım, çayı da şekersiz içmeye başladım.
Peki Prof. Aydın diyetini hâlâ uyguluyor mu? Uyguluyor, ya evinden getiriyor yemeğini ya da Cerrahpaşa’daki kebapçısında yiyor! “Eğer evde yemiyorsanız en sağlıklısı kebapçıda yemektir. Hiç değilse yağından emin olabiliyorsunuz” diyor.
*****
Kalp hastalığını engellemek için verilen kolesterol ilacı, kalp kaslarını tahrip edebiliyor!
- Hocam en başından başlayabilir miyiz konuşmaya? Kolesterol nedir?
Kolesterol vücut için olmazsa olmazdır, hücrenin yapı taşlarını oluşturur. Kolesterolsüz yaşam mümkün değildir. Eğer kolesterolünüz yoksa hücre yapı taşlarınız da oluşamaz, yaşayamazsınız. Birinci görevi bu. İkincisi ise, birçok hormonun ana maddesi kolesteroldür. Mesela kortizol gibi... Erkeklik hormonu da kortizolden yapılır, kadınlık hormonu da... Safra asitleri de, D vitamini de...
Bir şey daha var, siz dışarıdan kolesterol almasanız bile vücudunuz o kolesterolü yapar. “Efendim, ben fazla yumurta yedim, kolesterolüm arttı” deniyor ya, artmıyor.
Diyabete yol açıyor
- Anlayamadım, açabilir misiniz biraz?
Mesela klasik beslenmeciler ve bazı kardiyologlar, “Bir günde en fazla 300 mg. kolesterol alabilirsiniz” diyorlar ya, halbuki vücudun bir günde yaptığı kolesterol miktarı 2 bin 500 mg. Siz 300 mg değil, 600 mg da alsanız, 900 mg da alsanız, vücudun tüm ihtiyacını karşılayamazsınız zaten. Ama kolesterol fazla alındıkça, vücut daha az kolesterol yapmaya gayret eder ki, bu iyi bir şey.
- Nerede yapılıyor kolesterol peki?
Karaciğerde. Ama beyin hücreleri ihtiyacı olan kolesterolü kendi yapıyor. Bu çok önemli. Çünkü karaciğerde yapılan kolesterol önce kana geçiyor, kandan da diğer organlara... Beyin kolesterolü kendisi yapmak zorunda, çünkü karaciğerde yapılan kolesterol beyin hücrelerinin içine giremiyor. Bu ilacı savunanlar ‘Kandaki kolesterol yüksekti, biz onu normale indirdik, hücre de normal kolesterolü aldı’ diyor ya, hayır beyin hücreleri alamıyor. Alamadığı zaman da beynin yapısı değişmeye başlıyor. Ve siz statin grubu ilaçları almaya başlayınca da, Alzheimer’dı, unutkanlıktı, depresyondu, bir sürü hastalık çıkıyor ortaya.
Kadınları da etkiliyor
- Yani karaciğerde yapılan kolesterol zaten beyne girmiyor. Bir de ilaçlarla kolesterol yapımını azaltınca sorun başlıyor öyle mi?
Evet. Siz karaciğerde kolesterolün yapımını azaltıyorsunuz, o zaman kandaki de azalıyor. Bunun lami cimi yok, kandaki azalıyor, normale iniyor ama hücrenin içindeki zaten düşüktü, iyice düşüyor. Beyin hücresindeki daha fazla düşüyor. Bu sefer sizde, unutkanlık, Alzheimer gibi belirtiler ortaya çıkıyor, kimse de bunu kolesterol düşürücü ilaçlara bağlamıyor. Bizim buradaki sıkıntımız şu; statinin bir yığın yan etkileri oluyor, bu yan etkileri kardiyologlar hiç bildirmiyor. Oysa biz biliyoruz ki, statin grubu ilaçların gerçekten de bir yığın yan etkisi var.
- Mesela?
Biliyorsunuz 2001 yılında Bayer firması Baycol isimli statini ölümlere sebep olduğu için piyasadan çekti. Ama ilaç sektörü aynı mekanizmaya sahip başka formüller buldu, ilacın dozunu da düşürdü. Sonuç çok da değişmedi, yeni nesil statinlerin de bir sürü yan etkisi olduğu gösterildi. Mesela, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kas ağrısı, kas zayıflığı, unutkanlık, depresyon, diyabet, konsantrasyon zorluğu, periferik nöropati (çevresel sinir bozukluğu), katarakt yapıyor. Bu ilaçların en önemli yan etkilerinden biri ise empotans.
- Yani?
İktidarsızlık, ereksiyon bozukluğu. Çünkü başta dediğim gibi cinsiyet hormonlarınız da kolesterolden yapılıyor. Statinler ise erkeklerde testesteronu, kadınlarda da östrojeni azaltıyor... Şimdi diyelim ki siz menopozdan önce böyle bir ilacı kullanıyorsanız, kadınlık hormonunuz östrojen azalıyor, menopoz belirtileri başlıyor vücudunuzda. Al basmaları, sıkıntılar, çarpıntılar oluyor. Bir de menopozdaysanız eğer, o zaman daha fazla östrojen eksikliğine maruz kalıyorsunuz. Bu sefer kadın doğumcular size östrojen veriyor. Östrojende de vücudun kendi ayarı farklıdır, siz verdiğinizde fazla kaçtığı zaman, o da kanserlere neden oluyor.
Şimdi siz, ister kadın olun, ister erkek cinsiyetinizi belirleyen hormonunuzun bir ilaç yüzünden azalmasını kabul edebilir misiniz? Hem de karşılığında hiçbir yararı olmamasına rağmen. Peki kaç hekim hastasını yan etkileri bakımından uyarıyor dersiniz? Neredeyse hiçbiri. Çünkü, “Bu ilaç sizde iktidarsızlık yapabilir, kalp kasınızı tahrip edebilir” dese kaç kişi kullanır o ilacı sizce?
Yaşlılıktan diyorlar!
- Yani statin dediğimiz ilaçlar hiç de günahsız ilaçlar değil?
Kesinlikle değil. Hücre tahribi yapıyorlar. Bunu statini savunan hekimlerin bilmemeleri de mümkün değil. Ama maalesef günümüzde gıda ve ilaç sanayii böyle iş görüyor. Bunu hastalara söylesinler, bakalım kaç erkek bu ilacı kullanır. Ama onlar ne diyorlar? “Yok efendim yaşlanıyormuş da hasta, o yüzdenmiş bu iktidarsızlık.” Adam diyor ki, “İyi de ben bu ilacı kullanmaya başladıktan sonra iktidarsızlık başladı. Ne zamanki ilacı bıraktım, eski gücüm yerine gelmeye başladı.” Ama ona karşı da söyleyecekleri hazır. Diyorlar ki, “Bu yan etki o kadar az oluyor ki, o da size rastladı!” Peki bu rakamları kim bildiriyor? Siz veriyorsunuz bu ilaçları hastalara. Söylediniz mi böyle böyle yan etkileri var diye? Ben yan etkileri bildiren hiçbir doktor duymadım şimdiye kadar. Zaten bu tip şikayetleri kabul eden bir organizasyon da yok. Ondan sonra da diyorlar ki, “100 bin kişide bir görülür bu yan etki.” Halbuki hastalara tek tek sorun, hepsi halsizlikten, yorgunluktan şikayet eder.
Tabii iktidarsızlıktan da daha önemlisi statin dediğimiz ilaçlar kalp kasını tahrip ediyor. Bütün kasları tahrip ediyor ama ben özellikle kalp kasının altını çiziyorum. Siz bir kalp hastasına özellikle kalp kasını tahrip eden bir ilacı verir misiniz? Soru bu. Bunlar veriyorlar.
- Peki ama neden? Ve neden hâlâ bu ilacı şiddetle savunanlar var?
Bu işin altında çok fazla rant olmasa gürültüsü de bu kadar çok olmaz. Televizyondaki tartışmalardan birinde Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Cankat Tulunay, statini savunan Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Oktay Ergene’ye iki kez “İlaç firmalarıyla ilişkiniz olmadığını söyleyebilir misiniz?” diye sordu. Cevap veremediler, veremezler. Çünkü ilişkinin olmaması mümkün değil. Kongrelerin hepsini ilaç firmaları düzenliyor. Bütün bu kolesterol ve statin tartışmalarının arkasındaki sorun da bu!