Patates, yumurta ve kahve..
(Reha Muhtar, 11.12.2004, Sabah Gazetesi)
Aslında ne başkalarından daha cesur, ne başkalarından daha korkak bir çocuktum ben.. Aslında ne başkalarından dahafazla, ne de daha azaşıkolan bir gençtim ben.. Ama aslında galiba daha çok hayat yaşamayı kafama koymuştum ben.. Daha fazla hayat yaşadıkça daha fazla hayal, daha fazla kırıklık, daha fazla özlem, daha fazla aşk, daha fazla acı çektim ben.. "Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı.." diyor bana gönderdiği yazıda İlkay İlkaydın.. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, cezvelerden birine patates, diğerine yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdekleri koydu.. Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadığı olayı seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Yirmi dakika sonra, babası cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı . Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı. Kızına dönerek sordu: "Ne görüyorsun?" "Patates, yumurta ve kahve" diye alaylı bir cevap verdi kızı. "Daha yakından bak bir de" dedi baba, "Patatese dokun." Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi. "Ayni şekilde, yumurtayı da incele. " Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü. En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söyleneni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. "Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?" Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi. Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğu içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurta sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı. "Sen hangisisin" diye sordu kızına. "Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin? Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin?" "Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın?" "Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?" İlkay ekliyor: "Ya siz hangisisiniz?..." Bir düşünün bakalım.. Bana gelince.. Patates gibi, kaynar suyu görünce hiç yumuşamadım ben.. Yaşamın acılarından, yumurta gibi kırılgan olsam da kalbimi katılaştırarak da çıkmadım ben.. Sanıyorum, hep bir kahve gibi bir içimlik tat olarak kalmaya çalıştım ben.. Çünkü kırılan hayallerimi biriktirip, daha büyük hayaller yaratmaya çalışmıştım ben..
|