|
Online |
111
|
Günlük |
0
|
Aylık |
0
|
Yıllık |
0
|
Genel Toplam |
0
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir Şiir ve Bir Aşk Hikayesi - Hıncal Uluç
|
|
Üniversiteli delikanlı kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz minik bir salon. Seyircilerle oyuncular arasında sahanın çizgisi vardı sadece... O kadar yakındılar. Delikanlı bu tatlı bu güzel bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda. Ondan hoşlandığını hissetti. Az sonra birşeyi daha hissetti. uzun zamandan beri maçı değil o güzel kızı izlediğini. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Gözgöze geldiler kız da delikanlıya gülümsedi. Delikanlı çok popülerdi o yıllarda. Kız onu tanımış olmalıydı. Kimbilir belki kızda ondan hoşlanmıştı. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti. Set değişip takım karşıya gidince delikanlı da yerini değiştirdi. Üçüncü sette tekrar yerine döndü. Kız da bu gidip gelişleri fark etmişti. Bir defa daha gülümsedi. Manidar... "Anladım" der gibi bir gülümseyişti bu. Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar güzeli kızı düşündü. Pazar günü sabahın köründe kalktı erkenden oynanacak maçı... ne maçı canım o dünyalar şirini kızı görmek için...
Delikanlı artık genç kızın hiç bir maçını kaçırmıyordu. Dahası Ankara Kolejinin her dağılış saatinde okul civarında oluyordu onu bir kez daha görmek için. Karşılaştıklarında hafif çok hafif bir gülümseme çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı. Bir defasında yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü. O gün gene tesadüfmüş gibi okul dağılımı kızın karşısına çıkmış gülümseyerek selamlaşmış sonra arka sokaklara dalıp yıldırım gibi koşarak bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa iyice gülmüştü. Karşısında sözüm ona ağır ağır yürüyen ama nefes nefese kalmış delikanlıyı görünce anlamıştı her şeyi. Delikanlı voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı ve ona kıza olan hislerinden söz etti. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde bir şekilde tanışmaları gerekiyordu. "Tabi" dedi kaptan. "Bu hafta sonu güzel bir konser var biz kızlarla o konsere gitmeye karar vermiştik zaten sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz hem de tanışırsınız."
Delikanlı konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı. Konsere gidecekleri gün geldiğinde o ne heyecandı öyle!... Konser salonunun kapısında tanıştılar. El sıkıştılar o güzel ele dokunduğu anı hiç unutamadı delikanlı. Takımın kaptanı salona girdiklerinde ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu delikanlı onunla nihayet yan yana oturuyordu. Onun sıcaklığını hissettiğine onun nefesini duyduğuna inanamıyordu. Biraz önce tanışırken tuttuğu el bir karış ötesinde öylece duruyordu. Delikanlı sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki. Ama yapamadı. Her şey böyle iyi giderken yanlış bir hareketle onu ürkütebileceğinden incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki... Sonunda dayanamadı sanki kolu uyuşmuş gibi kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu. Kızın omuzuna değil koltuğun üzerine. Sonra kız bir ara arkaya yaslandı. Birkaç saç teli delikanlının elinin üzerine değdi. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu genç adamın. Konserden çıkarken kız "Sizi her maçımızda görmeye alıştık. Yarın Adana´da maçımız var gözlerimiz sizi arayacak" Hayır aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü. Cebinde onu otobüsle Adana´ya götürüp getirecek hatta öğle yemeğinde bir de Adana Kebap yiyecek kadar para vardı.
Gece yarısı kalkan otobüse bindi. Sabah erkenden Adana´daydı. Maç saatine kadar başıboş dolaştı. Salona erkenden girdi en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu. Takımlar sahaya çıkarken salondaki en heyecanlı seyirci kendisiydi. İlk sette kız onu fark etmedi. İkinci sette öbür tarafa gittiler. Döndüklerinde üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı. Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade biraz mutluluk biraz da gurur vardı sanki. Ankara´nın hele kolejin en popüler delikanlılarından biri onun için taa oralara kadar gelmişti. Maç bitti. Kız soyunma odasına delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan. Konuşmaya gelmemişti ki zaten. Kız "Keşke orada olsan" demişti o da olmuştu işte. Hepsi bu. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında. Bir gün Üniversite kantininde gazete okurken iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış dörtlüğe. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı. Öğleden sonrayı iple çekti. Kolejin önüne gitti. Kızın karşısına geçti. "Bu sana" diyerek kartı eline tutuşturdu ve kayboldu. Kız elindeki karta yazılı olan Necip Fazıl´ın dörtlüğünü okumaya başladığında delikanlı çoktan uzaklaşmıştı.
"NE HASTA BEKLER SABAHI NE TAZE ÖLÜYÜ MEZAR NE DE ŞEYTAN BİR GÜNAHI BENİM SENİ BEKLEDİĞİM KADAR..."
Delikanlı ertesi gün öğleden sonra tarif edilmez bir heyecanla kolejin önündeydi . Kız karşıdan geliyordu. Bu defa yanında arkadaşları yoktu yalnızdı. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya. Gözlerine inanamadı genç adam. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa?! Evet çağırıyordu işte. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi genç kız. O da heyecanlıydı titriyordu delikanlı bunu fark ettiğinde biraz rahatladı. "Bak iyi dinle. Dünkü satırlar için çok teşekkürler. Herhalde hissetin ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım biri daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz hanginizden daha çok hoşlandığıma karar veremedim. Ve şu an onu terk etmem için bir sebep yok." Delikanlı "O zaman karar verdiğinde ve de eğer tercih ettiğin ben olursam hayatında başka kimse olmazsa ara beni" dedi ve kızın yanından hızla uzaklaştı.
Bir daha voleybol maçlarına gitmedi bir daha okul yolunda önüne çıkmadı bir daha onu hiç görmedi. Günlerce haftalarca aylarca bekledi. Tıpkı kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi. Heyecanla bekledi. Hırsla arzuyla bekledi. Umutla mutusuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi. Ama hep bekledi. Başka hiç kimseye bakmadan başka hiç kimseyi bulmadan bekledi... Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu. İki dörtlüktü şiir. İlki kıza verdiği ikincisi ise yeni bulduğu idi. O dörtlüğü de bir kağıda özenle yazdı cebine koydu. Bekleyiş sürüyor sürüyordu. Okullar kapandı açıldı aylar aylar geçti... Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında buldu. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız."İşte sana cevabım işte sana haber... Artık hayatımda hiç kimse yok!..." "Yaa!" dedi delikanlı. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken ağzından sadece bu ses çıkabilmişti. Elini cebine attı şiirin ikinci dörtlüğünü yazdığı eskimiş kağıdı kıza uzattı. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün bu da sonu son dörtlüğü" dedi ve yürüdü gitti delikanlı. Arkasına bile bakmadan yürüdü. Kız ikinci dörtlüğü tuhaf bir hüzünle okumaya başladı.
"GEÇTİ ARTIK İSTEMEM GELMENİ YOKLUĞUNDA BULDUM SENİ BIRAK VEHMİMDE GÖLGENİ GELMEN ARTIK NEYE YARAR!..."
Aradan yıllar çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor. O uzun o çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramaz mıydı?. O sevgilinin kendisi bile yetmez mi olmuştu kendisine... Hayalindekini canlı tutmak için mi canlısını silmişti hayatından?! Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala bilmiyor? Bilmediğini de en iyi ben biliyorum. Yani YAŞAYAN BİLİYOR!.
Hıncal Uluç.
|
|
|
|
|